Ecdadına salak diyene Yazıklar olsun diyorum…
Milli Gazete yazarı Mehmed Şevket Eygi, bugünkü köşesinde Kanuni Sultan Süleyman’a ettiği hakaretle gündeme gelen sözde profesör Celal Şengör’e gereken cevabı verdi. Eygi, yazının Şengör özür dilemeden önce yazıldığını da ayrıca belirtti.
Jeoloji profesörlüğü hariç her konuda yaptığı saçma sapan yorumlarıyla tanınan ve kamuoyunda ‘dışkıcı Celal’ olarak bilinen İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi ve Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Celal Şengör, geçtiğimiz haftalarda Osmanlı’nın üç kıtaya yayılmasına vesile olan büyük padişah, asker ve şair Kanuni Sultan Süleyman’a “salak” diyerek hakaret etmişti.
Şengör’ün bu skandal sözlerine Türkiye’nin neredeyse tamamı tepki gösterirken, Şengör gazetecileri suçlamıştı. Bu saçma duruma bir tepki de, Milli Gazete yazarı, gazeteci-yazar Mehmed Şevket Eygi’den geldi.
İşte Eygi’nin söz konusu yazısı:
“Salak!
(Mahut kişi, özür dilemeden önce yazılmıştır.)
Kökeninin Dönme Sabataycı olma ihtimalinin büyük olduğunu bizzat kendisi itiraf eden bir profesör, Cennetmekan Kanunî Sultan Süleyman Han hakkında salak kelimesini kullanmış.
Teessüf ediyorum… Yazıklar olsun diyorum… Üniversite profesörleri edepli olmalı.
Kanunî Sultan Süleyman’a bütün cihan Muhteşem Süleyman diyor.
Onu düşmanları bile takdir ediyor.
Hiçbir Müslüman Türk ecdadına salak demez.
Ecdadına salak diyen soysuzdur.
Kanunî zamanında Nil ve Tuna iki Osmanlı nehriydi.
Kanunî’nin imparatorluğunun enkazından irili ufaklı kırk devlet çıkmıştır.
Kanunî edib bir Padişahtı, Divanı vardır.
ABD Capitol binasında, dünyanın sayılı kanun vazı’larından (koyucularından) olduğu için onun kabartma resmi bulunmaktadır.
Kanunî dünyanın en güçlü devletinin başındaydı.
Kanunî’nin Barbaros gibi bir amirali vardı.
Mimar Sinan gibi bir mimarı vardı.
Ebussuud efendi gibi bir şeyhülislamı vardı.
Sokullu gibi bir veziriazamı vardı.
Fuzulî Baki gibi şairleri vardı.
Kanunî 150 bin kişilik bir orduyla İstanbul’dan orta Avrupa’ya sefer eder ve binlerce kilometrelik yolda bir tek ekili tarlaya, bahçeye, bostana, meyveliğe zarar verilmezdi. (Sefer ruznamelerinden/günlüklerinden birinde “Bugün mezru/ekili arazide atını otlatan bir sipahinin boynunu vurdurttum” cümlesi yazılıdır.)
Kanunî İstanbul’unda hiç kimse hırsızlık yapmaya cesaret edemezdi. Öylesine huzur, asayiş, adalet, güvenlik vardı.
Kanunî Hıristiyanlara ve Yahudilere din, inanç, ibadet, kimlik, kültür hürriyeti veren bir padişahtı.
Avrupa’dan kovulan Yahudiler Kanunî Türkiye’sinde huzur içinde yaşıyordu.
Kanunî’nin devleti, o günün kontekstinde dünyanın en medenî, en âdil ülkesiydi.
Kanunî dindar bir Müslümandı.
Medenî, kültürlü, yüksek bir devlet başkanıydı.
Düşmanlarının bile salak demediği bu büyük Padişahı tahkir etmek hiçbir Türkiyeliye şeref kazandırmaz.
Onun hataları olmuş mudur? Bir kul olarak, bir insan olarak elbette olmuştur. Ama o, bütünüyle büyük bir şahsiyettir, büyük bir Müslümandır, büyük bir Türk’tür.
Onun dünyevî saltanatı sona ermiştir ama Mimar Sinan’a inşa ettirdiği Süleymaniye ve diğer eserleri ile kültür saltanatı devam etmektedir.
Onun büyüklüğünü anlamak için Avusturya kralı Ferdinand’ın elçisi Busbecq’in kitabını okumak gerekir.
A zavallı Dönme!.. Salak görmek istiyorsan aynaya baksan iyi edersin.
(Müslümanlara: Büyüklerimize hakaret eden salakları, yasal sınırlar içinde seviyeli bir üslupla protesto etmezseniz, onların edepsizliklerine ortak olursunuz.)
Not: Muhterem üstad, mütebahhir tarihçi İlber Ortaylı beyefendiye selam ve hürmetlerimi sunarım.
***
BİR TEKLİFİM VAR
Selatin-i âl-i Osman tenkit edilebilir mi? Elbette edilebilir. Onlar lâ yuhti değildir.
Lakin onlar tahkir edilemez. Kanunî’ye salak denilemez.
Onları âdil tarihçiler, ziyalı kimseler edep ve insaf dairesi içinde tenkit edebilir.
Padişahlara âdice sövüp saymak; ciddî, medenî, ruh asaletine sahip kimselere yakışmaz.
Dünya tarihinde İslam’a ve Müslümanlara en fazla hizmet etmiş aile hanedan-ı âl-i Osman’dır.
Ülkemizde milyar dolarlarla oynayan çok zengin dev İslamî cemaatler, tarikatlar, gruplar vardır. Onların, tahkire uğradıkları zaman, Padişahları ve Halifeleri en seviyeli şekilde savunmaları gerekir.
Bu savunma, tarih ilminin, yüksek kültürün, medenî zihniyetin ışığında yapılabilir.
Asıl fazilet, düşmanların ve karşıtların kabul ettiğidir. Batılıların eski kitapları Padişahlarımız hakkında övgülerle doludur. Düşmanların sövgülerinin kıymeti yoktur ama övgüleri kıymetlidir, kuvvetli delildir.
Müslüman sivil toplum kuruluşlarının birkaçı bir araya gelir, bu iş için bir fon konulur ve kudretli ilim ve araştırma adamlarından oluşan haysiyetli bir heyete kitaplar yazdırılır.
Maalesef bu dediğim yapılmıyor.
Birtakım Dönmeler, Kriptolar tarihî büyüklerimize çok seviyesiz, çok alçak şekilde küfr ve hakaret ediyor.
Biz başta İstanbul olmak üzere bu topraklarda onların hizmet ve himmetleriyle yaşıyoruz. Onlara teşekkür, minnet borcumuz vardır. Onların hatıralarını, haysiyetlerini savunmazsak çok kötü duruma düşeriz.
Bir Dönme büyük bir padişaha hakaret ederse, hakaret eden mi, bu hakareti cevapsız bırakan Müslümanlar mı daha fazla suçludur? Hiç şüphe yok ki, vazifelerini yapmayan Müslümanlar daha suçludur.
Teklif ediyorum:
Cennetmekân Kanunî Sultan Süleyman aleyhirrahmeti ve’l-gufran hazretleri hakkında, en az beş yüz sayfalık çok ciddî büyük bir kitap hazırlansın. Bu kitap, Kanunî gibi muhteşem olsun. Buna, yüzlerce Batılı tarihçinin övgüleri konulsun. Eserde dört renkli resimler, tezhipler, hatlar, tuğralar, belgeler, haritalar bulunsun. Bu kitap en az 10 bin adet basılsın. Fiyatı çok ucuz olsun. Öğrenci, memur, işçi, orta halli her Müslüman alabilsin. Birinci baskısı birkaç ayda bitsin, ikinci baskısı yapılsın. Dost düşman Kanunî’nin büyüklüğünü, hizmetlerini öğrensin bilsin.
Padişahın, Şehzade Mustafa’yı niçin katl ettirmek zorunda kaldığı da yazılsın.
Kanunî’nin niçin hacca gidemediği de haklı gerekçeleriyle beyan edilsin.
Kanunî devri bir zirveler, şahikalar çağıdır. Kitapta bunların hepsine yer verilmelidir. Sokullu, Şeyhülislam Ebussuud Efendi, Şeyh Yahya Efendi, Hayreddin Barbaros, Mimar Sinan, Fuzulî, Baki, Hattat Karahisarî… Saymakla bitmez.
Bu kitap kâğıt, baskı, tasarım, cilt bakımından bir harika olsun, uluslararası kitap estetiği ödülünü kazansın… On ayrı çeşit kâğıt kullanılmalı; ileride, dünyanın büyük sahhafları antika eşya olarak rağbet gösterip satmalı, Türkçe bilmeyenler bile alıp koleksiyonlarına eklemeli…
Muhteşem Süleyman’a böyle bir hatıra kitabı yakışır.
Bu kitap birkaç milyon liraya hazırlanıp yayınlanabilir. Satılınca sermayesi geri gelir. Bu işi devlet yaparsa beş on misli para gerekebilir.
Ehliyeti, liyakati olmayan kimseler bu kitaba karışmamalı, bundan telif ücreti almamalı, para tırtıklamamalıdır.
Kitaba şunlar konulmalıdır:
Batılıların onu öven cümleleri, paragrafları, sayfaları.
Yağlıboya, gravür vs. portreleri.
Önemli arşiv belgeleri.
Ona ithaf edilmiş kasidelerden tezhipli levhalar.
Kendi divanından hüsn-i hat levhaları.
“Halk içinde muteber bir şey yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” beytinin levhası.
Devrin büyük adamlarının portreleri.
Süleymaniye camiinin Japonlar tarafından yapılmış çok enteresan geometrik krokisi.
Kanunî’nin dindarlığı.
Ehl-i Sünnete ettiği hizmetler.
Kanun (örfî kanun) vâzıı olarak Kanunî ve saire… ve saire…
Tekrar ediyorum: Bu kitap uluslararası kitap tasarım, baskı, estetik ödülünü kazanmalıdır. Bu ehliyet ve liyakate sahip olmayanların uhdesine verilmemelidir. Bu konunun mıncıklanmaya tahammülü yoktur. Ehliyetim ve liyakatim varsa, bana herhangi küçük bir hizmet ve vazife düşerse, ücret almaksızın hizmet edebilirim. İsmimin kitaba konulmasını da talep etmem.
Bir cevap yazın