Faruk Çelik’in açıklamaları dengeleri sarstı! Hesabını Verirler…
Geçtiğimiz hafta hareketliydi Bursa.
Tarım bakanlığının koordinasyon toplantılarına sahne oldu.
Ama tarımdan çok siyasetçiler sahne almıştı Çelik Palasın koridorlarında.
Duyan gelmiş..!
Yani kimi ararsan bulursun…
Bizde öyle yaptık. Duyduk ve gittik. Ama ne görelim.
Bizden önce tüm köşeler kapılmıştı.
Bizde köşe yerine merdivenlerle arkadaş olduk.
Allah edecek ya…
Olacağa çare yok misali.
Köşe başını tutanlardan daha şanslıydım!
Aradıklarım ayağıma gelmişti.
Tüm zamanların yüksek baz da karar mercileri birbirleriyle yarışıyordu.
Orta da bir yanlışlık olmadığını düşündüm.
Aslında gayet doğaldı manzara.
Bir ara tabloda eksiklik görülse de zoraki de olsa tamamlanmıştı.
Neden sonra o köşelerden tüm zamanların en hırçın, en güçlü, en zayıf ve en olgunları döküldüler. Yukarı aşağı insan trafiğine yakalanmıştım.
Ne simalar, ne renkler, ne karakterler gördüm.
Tek eksikliğimiz tarifeli geçişi uygulayamamaktı.
“Ah şu nefis yok mu? Ona yenik düşmenin, hırsını dizginleyememenin esiri olmak ne kötü, ne bir zavallılıktır” diye mırıldanmaktan kendimi alamıyordum.
Tüm bu hengamenin içinde hedefteki adam kapıda göründü.
Kimi mecburiyetten orada olmanın verdiği eziklikle dişlerini gıcırdatırken, kimi de mutluluktan dört köşeydi. Bir başkası siyasi istek, bir başkası kovuşturma, bir başkası görev beklentisi, başka başkası bilmem ne başkası.
İşte tüm başkaların bir araya gelebildiği özlenen bir tablo yansıyordu tuvalden.
Gelin bir de o başkalarını, kendisini başkalaştırmaya çalışanlara rağmen 15 yıldır kimseyi başkalaştırmadan başarıdan başarıya koşan kişi ye sorun.
Tüm başkaları adına sordum.
Sordum ama yankısı başka yerlerde yansıdı adeta.
İşte O isim, başarıyı başkalaştıranlara rağmen Bursa’da, hem Urfa’da hem de tüm Türkiye’de adını altın harflerle başarı hanesine yazdıran Faruk Çelik’ti.
Bakan Çelik’i Bursa TV’nin yeni stüdyolarında Derin Hafıza ya konuk ettim.
Aslında kendisiyle detaylı konuşmuştuk Urfa’da.
Özetle “Affetmem” diyordu.
Ve Burada da “Affetmem” dedi.
Aslında Sayın Çelik siyasete nokta koymak istemiş, genel merkezin ‘sensiz olmaz’ düşüncesine hayır diyememişti.
Dolayısıyla bir Bursalı olarak müracaat formuna Bursa yazmıştı.
Tamamda anlaşılamayan neydi?
ÇELİK’İN SUÇU!
Tam da bu noktada bazı güruhlar Bursa medyasında Bakan Çelik’i adeta büyük suç işlemiş gibi lanse etmişlerdi.
Adeta kıyameti koparmak için önce yangın çıkarıp sonra körükle söndürmeye çalıştılar. Niyet bozuk ya, körükle yangını büyüterek emellerine ulaşmaktı amaç.
Garip haberler yapıldı, manşetler atıldı.
İşte bunu anlamakta zorlanıyordu insan.
Oysa Bursa’ya en büyük hizmetleri yapan kişiydi. Özellikle Ak Parti kurucular kurulunda yer almış, partinin temelinden bugüne kadar alın teri akıtmış, Bursa’ya en büyük hizmetleri getiren olarak damga vurmuş birine neden defans yapılırdı?
İşte bu hazmedilir durum değildi.
Ve ortada büyük haksızlık vardı.
Ama bu kişilerin sayısı üçü beşi geçmiyordu.
Geçmiyordu ama kilit noktalarda olmaları Sayın bakanın yokluğunda düdüklerini boruya çevirmiş, sesleri oldukça gür çıkıyordu.
İlk bakışta hatta son bakışta bugün hala Hükumete ve Cumhurbaşkanına her fırsatta salvolar atan Bülent Arınç baş mimardı. Bursa’da etkin rol üstlenmişti o dönemde.
İşte bu nokta da Bursa’dan aday olmak istemesine defans oluşturanlara öfkeliydi Sayın Çelik.
Aslında orta da şaşılacak bir durum yoktu.
Bundan sonrasını Bakan Çelik’ten dinleyelim.
AHMAKLIK!
“Her adayın müracaatında bir il vardı. Hiç birinde sorun olduğunu görmedim. Benim Bursa’dan müracaatım olmasında sorun nedir?
Sayın Başbakan Müracaatında Konya yazması ne kadar doğruysa Faruk Çelik’in Bursa yazması da o kadar doğrudur.
Benim Müracaatımın konuşulması ahmakların işidir. Benim yaptığım tek şey genel merkezin talebini yerine getirmek, müracaat etmekti. Bunu kalkıp olmadık yerlere çekenler, olmadık yerlere götürenler var.”
GELİYORUM!
Bakan Çelik kendisine background oluşturanlara zaman zaman öfkelendiğini seziyordum sohbet akışında. Tamda bu esnada şu önemli çıkışı dikkat çekmişti: Türkiye’nin terörle uğraştığı, seçim hükümeti kurma çalışmalarının yapıldığı, gece gündüz toplantılardan nefes alınamadığı, Başbakanın saniye boşluğu olmadığı, Ülkenin hızla KAOS ortamına çekildiği, 24 saat boyunca geceyi gündüze katarak ülke meseleleriyle uğraştığı zamanlarda bu kadar ucuz politikalarla meşgul olanlar. “Geliyorum”
“ŞEREF LEVHASI”
Bunun mutlaka bir hesabı olması gerektiği konusunda açık cümleler kuran Bakan Çelik, şunları söyledi.
“7 Haziran sonuçları ortada. Böyle bir ortamda benim müracaatım konuşulur mu? Ben ürete ürete kar makinesi gibi yolları aça aça geliyorum.
Yaptığım reformlar, o kadar çok çözdüğüm sorunlar var ki, ben çocuklarıma şeref levhaları bırakmak istiyorum. Peki, dedikodu yapanların ne eseri var?”
AHLAKSIZLIKTIR!
Bakan Çelik, “Benim Masumane şekilde genel merkezin talebini yerine getirmemi mesele haline getirmek tam bir ahlaksızlıktır. Kimse söyledikleriyle yüzleştiğinde mahcup olmamalı. İnsanda Yüzleşme iradesi varsa problem yok. Ben yüzü başka, dili başka hareketleri başka kaypak bir siyasetçi olmadım. Ben hizmet derdinde, başkası dedikodu peşinde” şeklinde net ifadeler kullandı.
HESABINI VERİR
Kendisine yönelik kurgulayanların sayısının üç beş kişiden ibaret olduğunu da açıklayan Bakan Çelik, önemli olan bu tür konuların gündeme getirilmemesi gerektiğini söyledi.
Kişiler “Bunlar hesabını verir” diyen Çelik, “Sonbahar yaprağı gibiler. Düştüler düşecekler. Ama biz buradayız. İçimiz de bir dilimizde bir. Varsa kimse hesap soracak gelsin TV’ler de açık oturumlarda sorsun.”
AFFETMEM
“Bunları mesele edip sorun haline getirenleri de affetmem. Genel başkan beni Urfa’da görevlendirdi. Ama, birilerinin Urfa dönüşü beni coşkuyla karşılayanlardan rahatsız olmaları yanlış. Biz dört yıldır sustuk. Urfa’da başarılı olduk. Kendi şehrime, öz şehrime gelişte bu şekilde bir defans yapmaları doğru değil. Ben abi hoş geldin. Bilmediğiniz yerde başarılı oldunuz. Burası da senin evin Allah razı olsun demelerini beklerdim. Ama onlar tersini yaptı. Kaldı ki bunu yapanlar üç beş kişi. Üç beş kişi de mide bulandırmaya çalışır.
Diğer taraftan 3 bin kişi Bursa’dan Urfa’ya geldi. Misafir edecek yer bulma sıkıntısını, mahcubiyetini yaşadım.
Bunları mesele yapmak hoş değil.
Bu iki olay haseki bir olaydır. Yapılmaması gerekir. Yoksa ben genel merkeze bağlı takım oyuncusu gibi siyasetçiyim. Bu takımın bir kaptanı var.
Biz hesap veremeyeceğimiz iş içinde olmadık.”
BANA KUMPAS KURDULAR!
Paralelle en büyük mücadele yapan benim. Abeyimin içeri atılmasının anlamı neydi. Bana kumpas kurdular. Orta da hiç bir şey yokken. Kimdi bunlar?
Özetle böyleydi Faruk Çelik’in açıklamaları.
İşte bu açıklamalar kulislerde adeta dalga dalga yayılıyor.
Bu şu demek oluyor: Galiba bundan sonra herkes daha dikkatli, daha saygın, daha dürüst, daha mütevazi, daha insani, daha insana değer veren, daha doğrusu partiye ve teşkilatlara saygı gösteren, kısaca partiliyi adam yerine koyan tutum ve davranış içinde olmaları gerekir.
Aksinde ne olur.
Olacak olur.
Şimdi herkesin iki elini başının arasına alıp düşünme zamanıdır.
Açıkçası bu saate kadar teşkilatları, partiye emeğini, alın terini akıtmış kişilere değer vermeyenler bundan sonra verse ne olur vermese ne olur. Kısaca bir şey zoru gördüğünde değil, gönülden severek, isteyerek zamanında yapılmalıdır.
Olmasa da oldururlar misali.
Yani, sonuçta olmaktan başka çare kalmaz.
Kalın sağlıcakla…
((( 7/24 Kulis Takip )))
Bir cevap yazın