28 Şubat’ta aldığım cezaları madalya gibi taşıyorum
İnancını yaşayan insanların ordudan ve kamudan el çektirildiği, inançlı bir neslin önünün tıkandığı 28 Şubat sürecinde yeni öğretmen olarak göreve başlayan Semra ve Didem öğretmenler de büyük bedeller ödedikleri 28 Şubat sürecini hafızalarından silemiyor. Başını açmadığı için mesleğine tam 17 yıl sonra dönebilen Semra öğretmen, başörtüsü nedeniyle aldığı cezaları bugün madalya gibi taşıdığını söylerken, sadece 7 ay içerisinde mesleği elinden alınan Didem öğretmen ise görevine 8 yıl sonra dönebildi.
28 Şubat darbe sürecinde başörtülü oldukları gerekçesiyle mesleklerinden istifa etmek zorunda kalan öğretmenlerin yaşadığı sıkıntılar, hafızalarda ilk günkü tazeliğini koruyor. Aralık 1996’da Kilis Hasan Sünnüoğlu İlkokulu’nda göreve başlayan ve bir süre sonra doğum iznine ayrılan sınıf öğretmeni Semra Gürbüz (47), döndükten sonra her şeyin bir anda değiştiğini söyledi.
‘Allah yardım edecektir’
Dönemin müdür ve müdür yardımcılarının başörtüsü dolayısıyla kendisine hakaret ettiğini dile getiren Gürbüz, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Okul yönetimi ‘ya başını aç ya da ayrıl’ diye baskı yaptı. Eşimle bir ümit olarak ücretsiz izne ayrılmak istedik. Ben hep başörtülü okudum ve hiçbir zaman başımı açmak istemedim, ‘Allah yardım edecektir’ dedim. 6 ay ücretsiz izne ayrıldım. Ücretsiz izinden döndüğümde isteğim dışında tayinim başka kenar bir mahalleye çıkmıştı. İzindeyken bana uyarı, kınama cezası da gelmişti. Göreve başlar başlamaz bana hemen tebliğ edildi. Şu anda o cezalarımı madalya gibi taşıyorum.”
17 sene bekledim
Baskılar sonucunda 1999 yılında görevinden istifa etmek zorunda kaldığına değinen Gürbüz, “Avukat arkadaşlar ‘atılırsanız mecburi bir durumda dönüşünüz zor olur’ diye istifa etmemizi söylediler. Gözümüzden yaş akarak 1999 yılının başında istifamı verdim. Okumuşsun, hayallerin var ve sevdiğin bir mesleği yapıyorsun. Devam etmek için 17 sene beklemek zorunda kaldım” dedi.
7 ay içinde görevden alındı
Selçuk Üniversitesi Mesleki Eğitim Bölümü 4. sınıftayken başlayan başörtüsü yasağı nedeniyle peruk takarak okulunu bitiren Didem Türker (43) ise sonrasında yaşadıklarını şöyle anlattı: “İlk tercihimi Adıyaman yazdım ve oraya tayin oldum. 21 yaşında çok genç ve heyecanlıydım. Başörtülü olduğum için daha görevimin ilk günlerinde uyarı, kınama ve bir ay uzaklaştırma cezası aldım, yıllarca hayalini kurduğum mesleği sadece 7 ay yapabildim ve müfettiş soruşturmasıyla görevden alındım. Müfettişin belki iyi niyetinden dolayı ‘dilerseniz sicilinizde başörtüsü görünmesin, 15 gün gelmezseniz müstafi (istifa etmiş) duruma düşersiniz’ demesiyle istifa etmiş göründüm. Başörtü affı geldiğinde ben müstafi duruma düştüğümden hiçbir hakkımdan yararlanamadım. 8 yıl meslekten uzak kaldım” dedi.
Mesleğinden uzakta kaldığı sürede ilaç kullanarak ayakta kaldığını anlatan Türker, KPSS’yle Teknoloji ve Tasarım Öğretmenliğini kazandığını, İstanbul Gaziosmanpaşa’da 1,5 yıl çalıştıktan sonra eş durumu tayiniyle Kilis’e geldiğini söyledi.
Didem öğretmen, başörtü yasağının kalkmasına vesile olan herkese dua ettiğini belirterek, “Hem başörtülüsünüz hem derstesiniz. Bu bizim için bir mucizeydi. Allah’a hamdolsun kanunlaştı. Türkiye için büyük bir adımdı. Umarım şimdi dünyanın sonu olmadığını, öğretmenlerin başörtü takarak öğrencilerine kötü örnek olmadığını görüyorlardır” dedi.
Başörtülü yeni nesil, nasıl bir özgürlük içinde yaşadığının farkında değil
28 Şubat sürecinde öğretmenlik görevine başörtülü olduğu için son verilen 4 çocuk annesi Saliha Gültekin de geçen 24 yıla rağmen yaşadıklarını hafızasından silemeyen on binlerce mağdurdan biri. Elazığ’ın Palu ilçesine bağlı bir köyde öğretmenlik görevini sürdürürken müfettişlerin başörtüsünü çıkarması yönünde yaptığı baskılara direnen Gültekin’in görevine 2000’de son verildi. Geçirdiği zorlu 6 yılın ardından devlet memurları affıyla görevine dönen 46 yaşındaki Gültekin, özlem duyduğu öğrencilerine ve çok sevdiği mesleğine tekrar kavuştu.
Rabbim bir daha yaşatmasın
O dönemde başörtülü ve inançlı insanların devlet kadrolarında istenmediğini, başörtülülere çalışma ve okuma izni verilmediğini kaydeden Gültekin, şunları söyledi: “Bir gün şubat soğuğunda okulumuza jandarmalar geldi. Müdür odasına çağrıldık. Bizim için soruşturma açıldığını öğrendik. Okulumuza müfettişler geldi. Soruşturmanın sonucunda da görevden atıldık. Acı bir darbeydi. Allah’ın emri için taktığımız başörtüsü nedeniyle tüm yaşam hakkımız elimizden alınıyordu. Rabbim bir daha bu devlete 28 Şubat soğuğunu yaşatmasın. Çok şükür geçti. Artık ülkemize, vatanımıza, milletimize faydalı evlatlar yetiştirmek için uğraşıyoruz. Şimdi ki nesil bunları bilmiyor. Şu an başörtülü öğrenciler, başörtülü bireyler nasıl bir özgürlük içinde yaşadığının farkında bile değil. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan her zaman yanımızda oldu. O dönemlerde onun bu konu hakkında bir şeyler yapacağını, bize özgürlük sunacağını hep inanıyorduk.”
Allah’ın emrini yerine getirdiğim için suçlu gibi okuldan çıkarılınca hüngür hüngür ağladım
28 Şubat döneminde öğretmenliği elinden alınan binlerce başörtülü mağdurdan biri olan Zeynep Şahin de yaşadıklarını hüzünle anıyor. 28 Şubat 1997’de Kocaeli’nin Körfez ilçesinde öğretmenliğe başlayan Şahin, o günleri şöyle anlattı: “Okula gittiğimde karşılaştığım tablo şu şekildeydi; başörtülü diğer öğretmenler hakkında soruşturmalar açılmıştı. Halihazırda devam eden soruşturmalar vardı. Ben de başörtülü olarak başladığım için bize ‘Kanunlar belli, yönetmelikler belli, bu şekilde çalışamazsınız. Bunu biliyordunuz. Ne için atandınız? Bunu bile bile niye atandınız? diyorlardı. Sonra soruşturmalar ve cezalar başladı. Müfettişler gelmişti. Müdür yardımcısı odama girdi. Dedi ki, ‘Zeynep hanım, hemen sizi okuldan çıkartıyoruz. Müfettişler sizin için geldi ve biz okulda yok, hasta ve raporlu dedik. Sizin için sağlık ocağını da aradık. Buradan çıkıyorsunuz, sağlık ocağına gidiyorsunuz. Size rapor yazacak.’ Okuldan bir suçlu gibi gizli gizli çıkarıldım. Allah’ın emrini yerine getirdiğim için suçluydum. Yolda hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum. Zor şartlar altında 11 ay öğretmenlik yapmaya çalıştım. Sonra ihraç edileceğimi anlayınca istifa ettim. Mesleğime 2014 yılında geri döndüm. Bu benim için hem maddi hem manevi yönden büyük kayıplar içeren bir 15 yıl. Öğrencilerimi çok seviyordum. Çok iyi hava yakalamıştım. Öğretmenlik yapmayı isterdim. O zaman 21 yaşındaydım, çok gençtim, çok dinamiktim. O yaşlarda çok hayallerim vardı. Gençken insan daha dinamik ve mutlu oluyor. O dönem, 28 Şubat süreci bunu benden çaldı ve 15 yıl 4 ay 5 gün sonra mesleğe geri döndüm. Bu oldukça uzun bir zaman dilimi. Bunları telafi edilemeyecek kayıplar olarak görüyorum.”
Seni derse başörtülü alıp, ben dışarıda portakal satamam!
28 Şubat sürecinde başörtülü olduğu için öğretmenlikten ihraç edilen Rukiye Dal da o süreçte yaşadıklarını unutamıyor.
Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu Dal, 6 Ekim 1998’de Mehmet Hayri Akınal Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde meslek dersleri öğretmeni olarak göreve başladı. Başörtülü olduğu gerekçesiyle baskılara ve hakaretlere maruz kalan, okul yönetiminden uyarı alan Dal, başörtüsünü çıkarmayı kabul etmeyince 10 Kasım 1999’da Düztepe İlköğretim Okulu’na sürgün edildi. Burada da başörtüsünü çıkarmayı reddeden Dal, 12 Eylül 2000’de öğretmenlikten ihraç edildi. Dal, 2006’daki af ile tekrar öğretmenliğe döndü.
Şu an Şahinbey Mehmet Emin Er Anadolu Kız İmam Hatip Lisesi Müdür Yardımcısı olarak görevini sürdüren Dal, Sürgün edildiği okula 15 gün alınmadığını belirterek, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Müdür yüzüme ‘Seninle ilgili zerre kadar risk alamam. Seni başörtülü derse girdirip, ben dışarıda portakal satamam’ dedi. O dönem için o da belki kendince haklıydı. Görevden alınmadan önce vali yardımcısının yanına gittim. Vali yardımcısı bana, ‘Hoca hanım bu iş kesin, öyle ya da böyle kesinlikle görevden alınacaksınız’ dedi. Sadece Allah’ın emrini yerine getiren insanların maruz kaldığı zulüm, kahrediciydi.”
Boğaziçi’ndeki rektör gösterileri ile bize reva görülen zulüm, asla aynı şey değil
Türkiye tarihine kara bir leke olarak giren 28 Şubat ‘postmodern’ darbe sürecinde Allah’ın emirlerini yerine getirdiği için türlü zulümlere maruz kalan mağdurlar, darbenin 24. yılında hâlâ yaşadıklarını unutamıyor. Toplumun yaşam biçimi, inançları ve yaşayış tarzı üzerinde oluşturulan yoğun baskı döneminde yasaklar nedeniyle eğitimine devam edemeyen binlerce öğrenciden biri olan, üç çocuk annesi 40 yaşındaki Sümeyra Misge Yaman, yaşadıklarını anlattı.
Boğaziçi Üniversitesi Fizik Öğretmenliği bölümünü kazanan Yaman, üniversitede iki sene hazırlık okuduğunu, daha sonraki dönemde başörtüsü yasağının eğitim fakültesinde daha katı uygulandığını kaydederek, “Boğaziçi’nde biyoloji, eğitim bilimleri, kimya, genetik, bazı mühendislik hocaları, gerçekten sınıflarında başörtülü insanları görmek istemiyorlardı. Yasak döneminde kapılara turnike koydular. Okula girerken ‘siz başörtülüsünüz geçemezsiniz’ diyorlardı. Derslere alınmadığımız için de doğal olarak sınıfta kaldık. Bir şekilde kampüse girenlerin ardından güvenlik görevlileri koşturup, yakaladıktan sonra dışarı çıkarıyordu. Utanç verici günlerdi. Şu anda Boğaziçi’nde rektörlük seçimlerine karşı ayaklanan bir öğrenci grubu var. Onların ayaklanması ile bizim kapı önlerinde direnmemizi benzetenler var. Asla benzerlik yok. Bir kere onların rektörün odasına kadar gidip rektörle karşılıklı konuşma imkanları var. Bizim muhatap alacağımız hiç kimse yoktu. Üstelik tamamen hukuksal bir haksızlıkla karşı karşıyaydık. Anayasal hakkımız olan eğitimimiz engellenmişti. Şu anda rektörü protesto eden öğrencilerin ne uğradığı bir haksızlıkları ne de ödedikleri bir bedelleri var” dedi.
Yaman, üniversiteden sonra kısa bir süre öğretmenlik ve haber çevirmenliği yaptığını, başörtüsü yasağı kalkınca burslu olarak Üsküdar Üniversitesi Çocuk Gelişimi bölümünü kazandığını ve burayı derece ile bitirdiğini söyledi.
Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında görevlerde bulunduğunu anlatan Yaman, üç şiir kitabı çıkardığını, Türkiye Yazarlar Birliği’nin (TYB) “büyük şair” ödülüne layık görüldüğünü sözlerine ekledi.
Bir cevap yazın