AK Parti başarmak istiyorsa tek çıkar yol budur!
Benzer Konular
Kongreler yapıldı yapılmaya devam ediyor.
Aslına bakarsanız adına kongre denilen bir tür atama gerçekleştiriliyor.
Bu yapılırken de sadece partiler yasası gereği kongre kılıfıyla belirlenen isme yetki veriliyor.
Bu artık herkesçe biliniyor ki bu saklanacak şey değil.
Böyle mi olmalı?
Elbette değil ama sistem bunu gerektirdiği için böyle oluyor.
Bu süreçte parti kadrolarında yüzde 70’e yakın değişime gidildiği ifade ediliyor.
Geneli bilmem ama Bursa’da bu ifade tam tersiyle işledi.
Sadece il değişti, ilçeler tamamen eski yönetimlerle devam edildi.
Yani yüzde 70 Bursa için bir masaldan ibaret kaldı.
AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş kongrelerin tam kucaklaşmayla, bayram havasıyla gerçekleştiğini söyledi.
Peki; Bursa’da il kongresi dışında böyle mi oldu?
Kucaklaşma kelimesini telaffuz etmek uygulanan yönteme tamamen aykırı şekilde gerçekleşti.
Dolayısıyla buna kucaklaşma demek çelişki ve tezattan başka şey değildir.
Ve sayın Kurtulmuş, “Küresel lider Erdoğan’ın üzerindeki yükü alacak kadrolar” oluşturuldu diyor.
Şimdi bu cümle çok önemli.
Numan hazretleri ya şaka yapıyor ya siyasetle dalga geçiyor veya bu işi bilmiyor.
Bu kadrolar REİS’in üzerinden yükü almak yerine tersine en ağır yükü iyice omuzlarına yüklediğini herkes biliyor.
Şimdi asıl önemli nomtaya gelirsek;
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi Ak partinin önüne konulan bir tuzak mı? sorusu öne çıkıyor.
Bunu anlamak için öncelikle şu noktayı iyi analiz etmeliyiz;
Bu teklifi getirenler o tarihlerde Akparti için neler söylüyorlardı sorusunun cevabını ortaya koyalım.
Geçmişte TKP çizgisinde bulunan bir danışmanın kurguladığı sistemin Ak partiyi bu noktaya getireceği biliniyor muydu?
Önceki sistemle büyük başarılar sağlayan Ak parti bu sistemle oylarının yüzde 20 sini kaybetmiş ise dönüp de “bu işi bizim başımıza kim getirdi” diye sormak bence akıllıca bir iş olur.
Partili Cumhurbaşkanlığının mimarı Cumhurbaşkanlığı Hukuk Poliktikaları Başkanvekili Mehmet Uçum.
Peki, Mehmet Uçum kimdir?
Eski TKP’li. “Gençlik kolları üyesiydim” diyor. İllegal partinin “gençlik kolları” olmaz. Hadi oldu diyelim, gençlik kolu üyesi ile parti üyesi farklı şeylerdir. TKP’nin eteklerinden geliyor, doğrusu böyle olmalı.
Habertürk gazetesinde Küpra Par’a verdiği bir söyleşiyi kendi ağzıyla aktaralım.
KOMÜNİST PARTİLİYİM
“Ağabeylerim, amcalarım sol hareketin içindeydi. 12-13 yaşında politik faaliyetlere katıldım. Eski Türkiye Komünist Partisi’nin gençlik kolundaydım. Darbeden birkaç gün önce çok sevdiğim arkadaşım Hamza Can çatışmalarda öldürüldü. Hem onun ölümünü protesto etmek hem de kendimizi ifade etmek için duvarlara yazılar yazdık, pankartlar astık. “Faşizme geçit yok” “Hamza Can ölümsüzdür”… Ertesi gün polis beni gözaltına aldı. Yazıları duvarlara yağlı boyayla yazıyorduk. Ayakkabılarıma boya damlamış. Suyla silmiştim ama ayakkabım kuruyunca boyalar ortaya çıktı. Duvarlara yazanlardan biri olduğum anlaşıldı. Tek başıma yaptığımı söyledim ama inanmadılar. Kafamda hayali bir karakter oluşturdum. O zamanlar Şener Şen’in tıraş bıçağı reklamında Seyfi diye bir karakter vardı. “Her şeyi Seyfi’yle yaptım” dedim. İnandılar.
BAŞKANLIK SİSTEMİ
“Mevcut sistemde cumhurbaşkanlığı pozisyonu vesayet makamı olarak düzenlenmiş. Meclis yamuk yaparsa parmak sallayıp, canlarına okusun diye. Fakat vesayetçi akıl bir gün cumhurbaşkanını halkın seçeceğini hesap etmemiş. Erdoğan’ın çok geniş yetkileri var. Hepsini kullanmıyor. Ayrıca meclis kanunla cumhurbaşkanına görevler verebilir. Cumhurbaşkanı AK Parti üzerinde son derece etkilidir. İstediği kanunu da çıkartır. Mevcut sistemi devam ettirirsek Erdoğan’dan sonra gelen tüm yetkileri kullanır. Sistem otoriter bir yapıya çok elverişlidir. Erdoğan bu sistem sorununu çözmek ve demokratik bir sistem kurulması için Başkanlık istiyor.”
Başkanlık sisteminin mimarı Mehmet Uçum‘un dediği gibi, “Erdoğan’ın çok geniş yetkileri var. Hepsini kullanmıyor. Mevcut sistemi devam ettirirsek Erdoğan’dan sonra gelen tüm yetkileri kullanır. Sistem otoriter bir yapıya çok elverişlidir” ifadesi çok önemlidir.
Şimdi REİS’ten sonra başka bir REİS’in bu sistemde yetkilendirildiğini ve adam kötü niyetli tam bir diktatör kafasına sahip ve bu yetkilerini kullandığını düşünün.
Yani aslında milli manevi ülke ve millet menfaatleri hizmetine kullanılan bu sistem fevkaladenin fevkaladisidir.
Şu an REİS’de bu sistem sayesinde zaman kaybı veya her hangi bir tartışmaya mahal vermeden bir genelgeyle gereğini yapıyor.
Yani ülkenin kalkınması adına yurt içi ve dışında gerek görüldüğünde anında müdahale de hızlı hareket ediliyor.
Ama gelin görün ki seçim sınırının yüzde 50+1 oy olması zaman içinde şartları zorlaştırıyor.
Belki büyüklerimiz bu sınırın avantaj ve dezajantajlarını ölçüp biçip tartmış olabilirler.
Ama risk her zaman söz konusudur.
PARTİ KAN KAYBEDİYOR
Cumhurbaşkanının partili kimliği ile vatandaştan oy istemesi normal bu sistemde.
Cumhurbaşkanı parti üyesi olabilir ancak genel başkanlık yükünü de omuzlaması parti içinde yaşanan tökezlenmeye müdahale edememek anlamına geliyordu.
Zira Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ve Dünya meşgüliyeti parti içi sorunlara vakıf olamaması anlamına geliyordu.
Bu nedenle partide içten içe yaşanan sıkıntılar, yerelde oluşan sancılar genele yayılmış ve genel merkez olayları sadece seyreder duruma gelmişti.
Sanki bir el parti içindeki sıkıntıların çoğalması yönünde bir beklentiye girmişti.
Bunun yanında gerek yerel yönetimler, belediye başkanları ve milletvekilleri belirlenmesinde REİS yeterince zaman ayıramıyor önüne getirilen isimleri veya listeleri gözünü yumarak onaylamak zorunda kalıyordu.
İşte bu durum süreç dahilinde genelde büyük sıkıntılara neden oluyordu.
Ayrıştırma ötekileştirme ve üyelik istifaları gündeme getiriyordu.
Bu durum hem Ak partiye eksi yazıyordu hem de cumhurbaşkanı parti genel başkanı olması bir nevi partili olmayanlar üzerinde negatif hava yaratıyordu.
Yani “toplumda kucaklayıcı ve kapsayıcı olabilmesi için parti genel başkanı olmaması gerekir” mesajı öne çıkıyordu.
Çünkü o artık kendisine oy vermeyenlerin de Cumhurbaşkanı idi.
Başkanlık sisteminin en başarılı uygulandığı ABD’de Başkanlar parti üyesidirler ama partilerinin genel başkanı değillerdir.
Ak partiyi eriten en büyük problem Cumhurbaşkanına Parti başkanlığı rolünün verilmesidir.
Ama Ak partide bu konuları Cumhurbaşkanımızı koruyacak, partimizin düşüşünü durduracak çözüm tartışmaları yapılamadığından herkes susuyordu.
İyi niyetle çözüm önerenler de dışlanıyordu.
Bugün geldiğimiz nokta da ise kaybeden Ak parti oluyordu.
Neredeyse tüm büyükşehirler gitti.
AK Partinin kalesi bilinen yerlerde hayal kırıklığı yaşandı.
Bu sonuca getiren en etkili ve itici sebepler ise “Küçük olsun bizim olsun” kaygısında olan kifayetsiz muhterislerin çoğalmasıydı.
Oysa Cumhurbaşkanı Parti Genel başkanı olmasa parti kongreleri bir haftada tüm Türkiye’de sadece delegeler ile yapılır, toplumdan bu tepkiler alınmazdı.
Ama Cumhurbaşkanına “teşkilatı canlı tutmamız için salonları güçlü göstermemiz gerekiyor” diye danışmanlık yapan müfteriler var.
Sonuç; AK Parti tabanına oldukça rahatsızlık verilmiş durumda.
Ve bu rahatsızlığa hala göz yumuluyor, süreç ise Ak seçmeni isyana sürüklüyor.
Bu rahatsızlığın ve isyana sürükleyen sebeplerin önünü ise sadece makam ve kişisel çıkarları düşünenlerin yerine suratle yapılacak atamalarla bir nebze olsun geçilebilmek imkanı olmasıdır.
AK PARTİ’DE GENEL BAŞKANI DEĞİŞİMİ
Parti Genel başkanlığını ise REİS’in en yakın samimi olduğu gibi bir o kadar güvenli, siyaseti ve teşkilatçılığı en iyi bilen isme teslim edilmesidir.
Yani Cumhurbaşkanı Türkiye ve dünya meseleleriyle uğraşırken parti içi işleyişi, sorunları ve çözümleri işin uzmanına ve güvendiği dava arkadaşına bırakmalıdır.
Umarım bu ay içinde yapılacak Ak parti büyük kongresinde genel başkanlığı bu sıfatlara haiz olan biri getirilir.
Allah ülkemizi, milletimizi ve geleceğimizi aydınlık yarınlara daha güçlü ve kudretli olarak ulaştırsın.
.
alimce29@gmail.com
facebook.com/alimsahinmalkocoglu
twitter.com/AlimSahin
Bir cevap yazın