Ayhan Salman suskunluğunu bozmalıdır?
AK Parti çatısı ve Erdoğan etiketi altında vekil olma şerefine kavuşan bir zat.
Kavuştu kavuşmasına da vekil olduğu toplumu layıkıyla temsil etmek yerine hedefine farklı şeylerin koyduğunu bugünlerde anlıyoruz.
Sadece kişisel amaç ve hedefleri için Partiyi kullanmış, kıyak vekil emekli maaşıyla kıskananlar çat çat çatlasın türünden vekil olduğu parti ve REİS’ine amansız saldırılarda bulunur vaziyete gelmiştir.
Bursa milletvekilliği sürecinden varlığı yokluğu belli olmayan ancak vekillik emekliliğine hak ettikten sonra Ak parti karşıtlığına soyunan bu zat’ın adı Mehmet Ocaktan.
Vekillik sonrası ömrünün son baharında sözde gazeteciliğe soyunmuş, Karar Gazetesinde bir şeyler karalayıp durmuş.
Hedefinde Ak parti, Hükümet ve Erdoğan var.
Yani bu kişi bugün Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu cephesinden Erdoğan’a top atıyor.
Anlayacağınız REİS’İn karşısında kim varsa onlarla beraber aynı çizgide hüküm sürüyor.
Normal değil ama yine de hadi normal herkes fikrince hareket ediyor diyelim.
İyi güzel de bu zat’ın ne olduğu bilindiği halde AK Parti Bursa bayramlaşmasında ne aradığı sorusu ortaya çıkıyor.
Şimdi bu adam kendiliğinden oraya gelmediği halde kim ya da kimler neden niçin özel davette bulunmuş olabilir.
Bunun cevabını birileri vermelidir.
Eğer vermiyor veya veremiyorlarsa parti ve dava adına samimiyetlerinden şüphe duyarım.
Ki…
Bu adam Mehmet Ocak’tan öyle yazı kaleme alıyor ki, CHP’liler halt etmiş yanında.
Bakınız ‘O zat’ın YSK, Ak Parti, Erdoğan ve Hükumete yönelik zaman zaman açık zaman zaman üstü kapalı giydirdiği bir yazısını noktasına virgülüne dokunmadan paylaşalım.
“İstanbul’u kim kazanır” başlıklı yazısında…
YSK’nın hiçbir hukuki meşruiyet temeli bulunmayan ve tamamen siyasi saiklerle aldığı iptal kararının sonucunda İstanbul seçimleri 23 Haziran’da yenilenecek. İktidar dahil bütün siyasi partilerimiz her vesileyle ‘millet iradesi’ne vurgu yaparlar ve bu iradenin üstünde hiçbir güç tanımadıklarını ifade ederler. Ancak bu kez siyasi aktörler ve YSK el ele vererek millet iradesinin tecelli ettiği sandığı ağır bir şekilde yaraladılar.
Türkiye millet iradesine yönelik bu tahribatı tamir edebilir mi, ya da ne kadar sürede tamir edebilir doğrusu onu şimdiden kestirmek mümkün değil. Seçim sistemimiz 1946’dan bu yana ilk kez bu kadar ağır bir tahribatla karşı karşıyadır, dolayısıyla bu tahribata iştirak edenler açısından siyasi sonuçlarının olması kaçınılmazdır.
Şu ana kadar YSK’nın verdiği kararın hukuki izahı yapılabilmiş değil. Öyle anlaşılıyor ki ikna edici bir delil bulmaya da gerek duyulmuyor, sadece “çaldılar” deyip milletin de buna inanması bekleniyor. Doğrusu AK Parti’nin millete tepeden bakan böylesine jakoben bir yaklaşıma yaslanarak siyaset üretir hale gelmesi, partinin bizzat kendi ilkeleri açısından da izahı mümkün olmayan bir durumdur. Çünkü AK Parti’nin genlerinde hukuku dikkate almayan, millete tepeden bakan, dayatmacı bir gelenek yoktur. Nitekim yola çıkarken kendisine hedef olarak koyduğu şu ilkeler bu durumun en önemli kanıtıdır: “Demokratik ülkelerde, hukukun evrensel ilkelerine saygı, hak arama yollarının açık tutulması, kanun önünde eşitlik, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması, idarenin hukuka bağlılığının sağlanması temel temel değerlerdir.”
Maalesef bugün itibariyle bu ilkelerin hayli uzağına düşen AK Parti, reformist kimliğini kaybettiği için millete kendisini izah etmekte de zorluk çeker hale gelmiştir. Açıkçası, 70 milyonu kucaklama misyonu ile başlayan bu yolculuğun bugünkü kısır siyaset diline mahkum olması Türk siyaseti adına büyük bir talihsizliktir.
İşte tam da bu noktada, YSK’nın hukuk dışı kararının gölgesinde yapılacak “İstanbul seçimini kim kazanır” sorusu çok daha önem kazanmış bulunuyor.
İstanbul’u kim kazanır şimdiden bilemeyiz ama, millete tepeden bakmayan, “Bu ülkede ben ne dersem o olur” demeyen, toplumun bir bölümünü “hain” olarak damgalamayan ve herkesin özgürlüğünü savunan, inancından, kimliğinden, düşüncesinden dolayı kimseyi ötekileştirmeyen adayın kazanması akla ve mantığa en uygun olanıdır.
Cumhur İttifakı 31 Mart seçimleri öncesinde olduğu gibi bu seçimde de “beka” söylemi üzerinden “terör ittifakı” benzeri itibarsızlaştırıcı ve ayrıştırıcı bir kampanya yürütürse işi hayli zor olacaktır. 31 Mart’ta görüldü ki toplumu ikiye bölen bir siyasi söyleme millet itibar etmemiştir. 31 Mart sandığının mesajı son derece açık ve nettir; milletin neredeyse yarısını ötekileştiren o kampanya Cumhur İttifakı’na başta İstanbul olmak üzere Ankara, İzmir, Adana, Mersin ve Antalya gibi büyükşehirleri kaybettirmiştir, bundan daha açık bir mesaj olabilir mi?
Ayrıca unutmayalım, 31 Mart gecesi oyların yüzde 98’inin sayımının tamamlandığı bir süreçte veri girişinin durdurulması henüz millete izah edilememiştir. İstanbul seçmeninin hafızası hala o gecede takılı durumdadır. Bu yüzden de seçmenin zihninde “Acaba yenilenecek seçimde de benzer bir durum yaşanabilir mi?” şeklinde çok sayıda sorular bulunmaktadır.
Kuşkusuz İstanbul halkı 31 Mart’tan bu yana yaşananların muhasebesini zihninde yapacak ve 23 Haziran’daki kararını da ona göre verecektir. Bu durum muvacehesinde AK Parti’ye düşen; toplumun hiçbir kesimini ötekileştirmeden, insanları ‘beka’ ve ‘dış güçler’ gibi hamasi söylemlerle yormadan temiz ve şeffaf bir kampanya yürütmektir. Özellikle de Kürt seçmenleri tedirgin edecek “Otağ” işlerine biraz mesafeli durmasında fayda olabilir.
**
AK Parti Bursa eski Milletvekili ve Karar yazarı Mehmet Ocaktan, YSK’nın İstanbul büyükşehir seçimi ile alakalı bir başka açıklamasında ise “AKP’ye yıllarca gönül ve emek vermiş pek çok insan, YSK’nın sadece seçimi değil, hukuku da iptal eden kararından dolayı vicdanen rahat değil” ifadelerini kullanmıştı.
Ocak’tan ”Ne yazık ki AK Parti bugün, YSK’nın hukuk skandalını savunur haldedir. Esas hazin olan da şu anda AK Parti içinde yer alan vicdanlı seslerin çıkıp, “Biz yıllarca bu ülkedeki adaletsizliklere karşı mücadele verdik, adaletin terazisi doğru tartmadığı için bizzat genel başkanımız büyük mağduriyetler yaşadı, bu yüzden YSK’nın hukuku iptal eden kararına herkesten önce biz karşı çıkmalıyız” diyerek sesini yükseltememesidir, bir tek milletvekili Mustafa Yeneroğlu hariç…
Biliyorum ki bu partiye yıllarca gönül ve emek vermiş pek çok insanın, YSK’nın sadece seçimi değil, hukuku da iptal eden kararından dolayı vicdanen rahat değildir. Çünkü ‘ortak akıl’la inşa edilen AK Parti “Partimiz hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim anlayışının teminatı olacaktır” ilkesiyle yola çıkmıştı. Maalesef şimdi gelinen nokta gösteriyor ki, bugünkü AK Parti artık o günkü AK Parti değil. Ve talihsizliğe bakın ki, bugün AK Parti’nin desteği ile 367 benzeri bir garabet tekrar yaşanmaktadır. 367’ye yaslanmış bir yargı darbesinin yaşandığı 2007 yılının o sıcak günlerini hatırlayarak hafızalarımızı yeniden tazelediğimizde, nasıl bir vicdan çürümesine maruz kaldığımızı eminim daha iyi anlarız. İnanıyorum ki her AK Partili 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün seçim iptaliyle ilgili şu sözlerini yürekten paylaşacaktır: “Anayasa Mahkemesi’nin 2007 yılındaki haksız ‘367 Kararı’ karşısında ne hissettiysem, başka bir yüksek mahkeme olan Yüksek Seçim Kurulu’nun aldığı kararı duyunca aynı duyguları yaşadım. Yazık, bir arpa boyu yol alamamışız.”
Biliyorum kelimeler kifayetsiz kalacak ama, CHP’nin Batılı anlamda sosyal demokrat çizgiyi benimseyerek ‘tek parti döneminin CHP mirasından hızla uzaklaştığı bir dönemde, AK Parti’nin reformist kimliğini terk ederek 30’lu-40’lı yıllar CHP’sinin mirasına geri dönmesi gerçekten hüzün verici. Yaşadığımız bu savrulmayı genç nesillere anlatmak hayli zor olacak…
Soruyorum şimdi:
Seçime ilişkin hırsızlıktan tek kelime etmeyen bu zat Bursa Ak Parti vekili olmuş, gününü gün etmiş sonrasında ortalıktan kaybolmuş Partiyi, teşkilatları parti içi sıkıntılara el atmamış birinin tam tersi karşısında muhalefet yapıyorsa bu adamı bayramlaşma toplantısına kim ya da kimler hangi amaçla çağırmışlardır?
“Göreve başladıklarından beri yapılan teşkilat atamaları, başkan ve vekil aday tercihlerinde tavsiyeler ve tüm icraatlarına baktığınızda Ak Parti Bursa il yönetiminin dava adına samimiyetlerinden şüphe duyduğumu açıkça ilan ediyorum.”
Ak Parti kayıplarına neden olan sayısız olumsuzlukların ve bugüne kadar yaşananların hiçbiri tesadüf olamaz.
Ak partinin bu tür zihniyetlerden çektiği nedir?
.
alimce29@gmail.com
facebook.com/alimsahinmalkocoglu
twitter.com/AlimSahin
Bir cevap yazın