Donarak ölüyorlar. Neredesin Ey İnsanlık!
Rusya, Esed ve İran, dünyanın gözü önünde 21. yüzyılın en ağır insanlık suçuna imza atıyor. Savaşın bütün boyutları tartışılıyor ama sivil insanların, kadınların, çocukların yaşadığı dramlar anlatılır gibi değil. Dünya, insanlık, İdlib’deki çocukların gözünde ve kalbinde anlamsızlaşıyor, yıkılıyor, yok oluyor. İşte size sadece birkaç örnek…
İdlib’de göç etmekten yorulduğu için evini terk etmeyenler Esed rejimi ve Rusya’nın hava bombardımanlarında, Türkiye sınırına akın edenler ise soğuk, açlık ve hastalıktan ölüyor. Sınırın hemen birkaç kilometre ötesindeki kamplardan her gün acı haberler geliyor. Son bir hafta içinde derme-çatma çadırlara, camsız penceresiz, viran olmuş yapılara sığınan 3 bebek, 1 çocuk ve 1 genç donarak can verdi. 4 kişilik bir aile de çadırlarını ısıtmak için mangalda yaptıkları giysilerin dumanından boğularak hayatını kaybetti. Talihsiz 2 çocuğu ise çadırda ısınmak için yakılan alevler bu dünyadan aldı.
Babası, hayatta sandı
İman Mahmud Leyla, İdlib’de soğuğa yenik düşen bebeklerden sadece birisi. Dünyaya geleli daha 1,5 yıl olmasına rağmen büyük acılar yaşadı. 4 kişilik ailesi, Esed rejiminin oluk oluk kan akıttığı Doğu Guta’daki Hamuriye köyünden kaçmak zorunda kaldı. Bombalar peşlerini bırakmadığı için birçok kez göç etmek zorunda kaldılar. Son durakları ise Afrin’e 1 saat uzaklıktaki Mareta köyü oldu. Camı, penceresi, banyosu, tuvaleti olmayan, sadece 4 duvardan ibaret sıvasız bir dükkana sığındılar. Ancak minik Leyla’nın küçük bedeni bu acılara daha fazla dayanamadı. Bir sabah kalktığında kızının hareketsiz bir şekilde yattığını gören baba, yavrusunu kucaklayarak yola düştü. Leyla’nın cansız bedeniyle tam 1 saat yol yürüyen baba, hastanede duymak istemediği cevaplar aldı. Doktorlar dünyaya gözleri açık veda eden Leyla’nın donarak öldüğünü söyledi. Kara haberle yıkılan baba, doktorların ‘araba ile evine götürelim’ ısrarına rağmen acısını kucağına alıp 1 saat yürüyerek evine döndü, kızını toprağın bağrına emanet etti.
Geriye bu resim kaldı
Geride acı bir hikaye bırakarak dünyaya veda eden binlerce aileden biri de Hammadî ailesi. Aile, Kefr Ruma’dan Maar’ed Mısrin kasabasına göçtü. Killi köyündeki el-Ziya kampına yerleşen aile, derme çatma bir çadır bulabildikleri için kendilerini şanslı hisseden Suriyeliler arasındaydı. Ancak bu buluş canlarını kurtarmaya yetmedi. Geceleri eksi 10 dereceyi gören soğuktan korunmak için çadırın ortasına bir mangal koydular. Yakacakları olmadığı için mangala elbise ve ayakkabılarına atarak tutuşturdular. Baba Sıtayf Hammadî, yavruları Hûr ve Hüda’yı da yanına alarak uyudu; anne de bir köşeye kıvrıldı. Ancak bu son uykuları oldu. Mangaldan çıkan dumandan sızan Hammadî ailesi koyun koyuna can verdi.
Ve bir daha uyanamadılar
Ahmed Abdülvahab ve Ahmed Hamid Yasin de yokluğun kurbanı 2 bebek oldu. Abdülvahab’ın ailesi katillerden kaçan 1 milyondan fazla kişinin sığındığı Atme Kampı’nda kalıyordu. Yakacakları olmadığı için battaniyeye sarılak uyudular ancak Abdülvahab bir daha uyanamadı. Hekimler ‘donarak can verdi’ kaydı düştü. Cennete uğurlanan Abdülvahab’dan geriye ailesinin çiçeklerle süsleyerek çektiği son fotoğraf karesi kaldı. Ahmed Hamid Yasin’in ailesi ise İdlib’in güneyindeki Han Şeyhun’dan Azez’deki el-Katari kampına sığınmıştı. Bombalardan kaçan Yasin soğuktan kaçamadı. Battaniyelerle ısınmaya çalıştıkları çadırda hastalanıp ecele yenik düştü.
Yenişafak
Bir cevap yazın