Şımarmayalım…
Siz hayatın size sunduğu güzelliklere memnuniyetsiz bir yaklaşım sergilerken hayat size güzelliklerini sunmaktan vazmı geçecek ?
“Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.”(insan Suresi,2-3)
Şükürsüzlüğün, memnuniyetsizliğin, nankörlüğün ve şımarıklığın dibine vurmuşuz.
Şimdi bir düşünün şükreden miyiz yoksa nankör mü ?
Birimiz sabah işe gidecek çalan alarma söylenir, birimiz ayaklarımıza kara sular inene kadar iş ararız. Birimiz tıklım, tıklım toplu taşıma aracında işe yetişmeye çalışırken, bir diğerimiz altımızdaki arabayla sıkışan trafikte söyleniriz.
Atanamamış bir öğretmen her sene atanabilme hayali kurarken, atanmış öğretmen öğrencilerinden, Patron İşçilik yaparken patronluk hayalleri kurduğu günleri unutup işçiye, işçi patrona başımı sokacak bir evim olsun derken, başını soktuğun evin işinin hiç bitmemesinden, kışın havanın soğukluğundan dem vururken, yazın sıcaktan, yıllarca çocuk hasretiyle yanıp tutuşan bir çiftin evlat sahibi olduktan sonra bezgin bir yüz ifadesiyle uykusuz geçen gecelerinden söylenirde söyleniriz.
Bekarlıkta evlenip mutlu yuva hayalleri kurarken, evlenip mutsuzluktan, Sevgilisi olan “bir rahat vermiyor sürekli arayıp ne yaptığımı soruyor “derken bir diğeri “sen beni hiç umursamıyorsun, hiç arayıp sormuyorsun” diye şikayet eden bir sevgiliden.
Fakir açlıktan, zengin yediklerinin midesini rahatsız etmesinden.
Hep şikayete kurgularız hayatımızı.
İstedikçe ister, buldukça daha fazlasını ararız.
Vellasıl kelam hiç bir şeyden mutlu olmuyor ve şükretmiyoruz sürekli kendimizi mutsuz edecek sebepler bulup, Allahın verdiği nimetleri görmezden geliyoruz.
Mızmız, Şükürsüz ve nankörüz.
Kendisine iyilik eden ve nimet veren ile arasındaki vade ve dostluğa aykırı davranmak için adeta kendimizle yarışıyoruz.
İyi niyetine kötülükle karşılık vermiş¸ adeta içinde yüzdüğümüz nimetlere şükretmek yerine erdemliğe, fazilete ermek yerine erdemsizlikte nankörlükte temsil ve simge olup çıkan insanoğlu.
Unutmayalım ki nezaketi¸ asaleti¸ zarafeti gösteren insana mahsus bir davranıştır teşekkür.
Aynı zamanda bir gönül borcu ve vefadır insan olmakla yaradanına.
İnsanlara iyilik ve lütuf Allah’tan geleceği gibi insanlardan da gelebilir.
Allah’ın verdiği her türlü nimete lütuf¸ ihsan ve inayete şükredilir.
İinsanların yaptığı iyiliğe ve yardıma ise teşekkür edilir.
Allah’a şükretmeyen nankörler bir takım safsatalarla, yanına aldıkları güçlerle, bin bir hileye başvurup yaşadığımız geçici dünyada fitne-fesat çıkarırlar.
Servetlerine servet katanlar, gözü doymayan kapitalistler, fakir fukaranın hakkını zimmetine geçirenler Allah’a şükretmeyen nankörlerdir.
Kibirlenmek (büyüklük taslamak) insanları sağ-sol, laik- anti laik, ilericilik-gericilik gibi içi boş laflarla, üstü kapalı kavramlarla boğuşturmak, şeytanın ve Allah’a nankörlük edip şükretmeyenlerin yaptıkları şeylerdendir.
Parasına para malına mal katıp doyumsuz bir tatminsizlik yaşar.
Bereketsiz kazanç ne kadar çoğalırsa o kadar tatminsiz ve kanaatsizlik oluşur.
Nihayet şükreitmeyen insan nankör ve vefasızlığın zirevsini yaşar ki Allah’ın ona verdiklerini unutup her şeyi kendi marifetiyle kazandığını boşluğuna düşer.
Bu da Yaradan rabbine en büyük vefasızlık ve nankörlüktür.
Unutmayın ÖLÜM VAR!
“Kıssadan hisse:
Zengin bir adam ölümden ve kabirde yalnız kalmaktan çok korkuyormuş. ”Öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle birlikte geçirirse servetimin yarısını ona bağışlayacağım” diye vasiyet etmiş. Bu teklife kimsenin sesi çıkmamış.
Nihayet bir hamal: “Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum” diye düşünerek kabul etmiş.
Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü bir diri var. “Nasıl olsa bu ölü elimizde ….biz bu diriyle başlayalım” demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar.
“O ipi kimin? Nereden aldın? Niye aldın? Nasıl aldın? Nerelerde kullandın? Kazancını nerelerde harcadın? Sabaha kadar sorgu sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş. Sabahleyin kabirden çıkmış.” Tamam servetin yarısı senin” demişler.
“Aman” demiş hamal” istemem kalsın…
Ben sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim, O kadar servetin hesabını nasıl veririm?”
Hayatın ve hayatın içerisinde istifade edilen lütufların hesabını vermek gerçekten çok zor.
Sahip olduklarımıza şükredelim “Şımarmayalım”.
Siz siz olun şükretmeyi dilinizden, vefayı gönlünüzden eksik etmeyin.
Her şeyi veren Allah, imtihanı geçemeyenden verdiği gibi almasını da en iyi bilendir.
“Hani Rabbiniz (size) şöyle bildirmişti: And olsun ki eğer şükrü yerine getirirseniz, (Bana hakkiyle şükrederseniz) elbette (ni’metimi) arttırırım. Eğer nankörlük ederseniz, muhakkak azabım çok çetindir.” (İbrahim 7)
Şükreden kullardan olmak dileğiyle…
Esen kalın.
Bir cevap yazın