Dilipak’tan İstiklal marşı çıkışı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son açıklaması yeni bir tartışmayı beraberinde getirebilir.
Ne demişti Erdoğan hatırlayalım: “İstiklal Marşımızın anlamını dilimizle birlikte kalbimizle de okuduğumuzda anlayabiliyoruz. En büyük üzüntüm, bu emsalsiz marşın hakiki manasını yüreklere nakşedecek bir bestenin yapılamamış, bulunamamış olmasıdır. O besteyle güftenin birbirini tamamlaması çok önemli. Tabii ki burada da bestekârlara görev düşüyor. Güfte var ama maalesef istenilen beste yok. Temenni ederiz ki o da çıkar, inşallah bir gün o da olur.”
Afrin’de askerimiz destan yazmaya devam ediyor. ABD’de işler karıştı, Dışişleri Bakanı istifa etti, ABD PYD ile ilişkilerini yeniden gözden geçiriyor, Rusya ile İngiltere arasında iyi giden ilişkiler bir anda tepetakla oldu.. Bütün bunlar yaşanırken bir de bu açıklama geldi.
Bugün gazete manşetlerinde diğer haberleri okuyacaksınız. Ben bu haberler arasından, İstiklal Marşı’nın bestesini seçtim.
Göreceksiniz, CHP buna da karşı çıkacak. Taksim meydanındaki 1928 yılında tasarımı İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica tarafından yapılan anıtın sponsorları, Banca Commercineal İtaliano ve Nestle. Mesela o anıtta Atatürk, İnönü ve Fevzi Çakmak haricindeki diğer askerler kimler? İsmet İnönü’nün arkasındaki figür Kızıl Ordu’nun kurucusu olarak bilinen Frunze’dir. Fevzi Çakmak’ın arkasındaki ise Sovyet Orduları Başkomutanı Voroşilov’dur. Bu kişilerin hepsi Kurtuluş savaşında işgalci ülkelerin temsilcileri değil mi? Bu anıttan bu anlamda rahatsız olan var mı? Taksim Camii’nden, Topçu Kışlası’ndan rahatsız olanlar neden bu durumdan rahatsız değiller aceba!
Gelelim İstiklal Marşı’nın bestesine. Hemen belirtelim ki, İstiklal Marşının resmi bir bestesi yok. Bakın, bu bizim “İstiklal Marşı”mız, İstiklal Marşı sadece bir “Milli Marş” değil.
1924’de resmi olarak kabul edilen İstiklâl Marşı, o gün bugünkü batı tarzı bestenin aksine Klasik Türk Müziği şeklindeydi. Ali Rifat Çağatay tarafından yapılan beste, 1930’a kadar icra edildi. Daha sonra yeni “bir emir”le Cumhurbaşkanlığı orkestrası şefi Zeki Üngör›ün, bir Fransız’dan esinlenerek yaptığı bestesi çalınmaya başladı.
Aslında bir beste yarışması açıldı. Yarışmaya 24 eser gönderildi ama hiç biri beğenilmedi. Bu yarışmaya eser gönderenler Ahmet Cemalettin Çinkılıç, Ahmet Yekta Madran, Ali Rifat Çağatay, Asım Bey, Bedri Zabaç, Hasan Basri Çantay, H. Saadettin Arel, İsmail Hakkı Bey, İsmail Zühdü, Kazım Uz, Lemi Atlı, Mehmet Baha Pars, Mustafa Sunar, Rauf Yekta, Saadettin Kaynak, Zati Arca, Zeki Üngör’dü.
Edirne’de müzik öğretmeni olarak bulunan Ahmet Yekta Madran, kendi marşını Edirne ve havalisinde söyletiyordu. İzmir’de müzik öğretmeni olarak bulunan İsmail Zühdü de kendi marşını İzmir ve çevresinde söyletiyordu.. Ankara’da da Zeki Üngör›ün marşı İstanbul’un Avrupa tarafında muallim Zati Arca’nın, Kadıköy tarafında ise Ali Rifat Çağatay’ın bestesi söylenmekteydi. Birkaç yıl böyle devam etse de, 1924’te Ankara’da Maârif vekaletinde bir kurul oluşturuldu ve bu kurul tarafından Ali Rifat Çağatay’ın marşını okullara tamim etti.. Bu marş, 1924’ten 1930 yıllarına kadar icra edildikten sonra 1930’da yeni bir emirle Zeki Üngör›ün bestesi çalınmaya başladı.
Murat Bardakçı’nın 09.03.2014 tarihinde Habertürk’de yazdığına göre “marşın ilk orkestra düzenlemesi, Edgar Manas adında bir Ermeni vatandaşımıza aitti”.
Marşın beste seçimi için Fransa’da Paris’te yabancı bestecilerin yer alacağı bir jüri tarafından bu işin yapılması bile düşünülmüş.
Bugünkü bestenin orkestra düzenlemesi Ermeni asıllı Edgar Manas tarafından yapılmıştır ve ilk bando düzenlemesi de İhsan Künçer tarafından yapılmıştır.
Edgar Manas 1875’te İstanbul’da doğdu, 13 yaşında İtalya’ya gitti ve Venedik’teki Murad-Rafaelyan Koleji’nde okudu. Podova Konservatuvarı’ndan mezun olan Manas İstanbul›a döndükten sonra, Gallia Meryemana Kilisesi Korosu’nun şefliğine getirildi.
Osmanlı’da Milli Marş yoktu. Tekbir getiriliyordu genel olarak, Mehter müziği, ya da bazı halk ezgilerinden parçalar da okunuyordu, milli maçlarda filan. İkinci Mahmud’dan itibaren, Tanzimat ve sonrasında padişahlar için bestelenmiş marşlar da okunuyordu. Bu bestelere “Mahmudiye”, “Azîziye” , “Hamidiye” gibi isimler de veriliyordu.
Milli marş geleneği olmayınca böyle oldu..
İstiklal Marşı aslında halkı galeyana getirmek için böyle bir eser arayışından kaynaklanmıştı. “Batıda var, bizde de olsun” diye düşünülmüştü. İsmet Paşa konuyu Hamdullah Subhi Tanrıöver’e açmış ve bu fikir taraftar bulunca arkası gelmişti.
Tayyib Erdoğan’ın bugün parmak bastığı konu aslında önemli. Güfte milli, beste ithal. Ruh ile beden arasında bir uyumsuzluk var. Üngör’ün bestesi teknik açıdan iyi bir beste olabilir ama, bu bestenin bu İstiklal Marşı’na uymadığı çok açık.
Madem “İstiklali tam” bir Türkiye’den bahsediyoruz, o zaman güftesine uygun olmayan bir marşın yeniden gözden geçirilmesi gerek.
Güfteyi meclis seçmiş, besteyi de meclis seçsin.
Geçen yıl, 85 yıl sonra cenaze marşı bitti. 1932 yılından bu yana çalınan Chopin’in Cenaze Marşının yerine Itri’nin “Segah Tekbiri” çalınması için İçişleri Bakanlığı tarafından 81 il valiliğine yazı gönderilmişti.. Şimdi sıra İstiklal Marşımızda..
Selâm ve dua ile.
Bir cevap yazın