Bugün bir babanın nasıl bir değer olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Daha önce kaleme alınmış ve yaşanmış bir hikayeyi aktaracağım ama…
Dünyaya iştirakımızın olan varlık sebebi babalarımızı.
Hemen başta herkes bir gün baba olacak, babanıza nasıl davranıyorsanız kendi evladınızdan da aynısını bulacağınızı düşünerek, babaya gönülden evlatlık yapabilmeyi idrak etmenizi tavsiye ederek başlamak istiyorum.
Yazı şöyle:
Yaşlı bir baba…
Kuzu etinden imal edilmiş yaprak döneri çok severmiş…
Bir gün canı yaprak döneri çok çekmiş. Babasının isteğini fark eden oğlu, almış babasını ve güzel bir lokantaya götürmüş… Baba, yemeği önce kendisi yemek istemiş… Ancak yaşlılığın verdiği zayıflık sonucu elleri titrediği için lokmayı ağzına götürmek istediği her seferinde üzerine dökmüş, yağı sakalına damlamış…
Lokantadaki insanların bakışları da pürdikkat onların üzerindeymiş… Aşağılayıcı bakışlar, alaycı tavırlar, surat ekşitmelerle arada bir yaşlı babaya bakıyorlarmış. Bir süre sonra oğlu sabır ve itina ile lokmaları babasının ağzına koymaya başlamış…
Nihayet yemek bitmiş ve oğlu babasını alıp lavaboya götürmüş, elini-yüzünü iyice yıkamış, üstünü-başını silip temizlemiş, saçını-sakalını düzeltip taramış, gözlüklerini silip gözüne takmış, ardından da koluna girip dışarı çıkarmış…
Lokantada bulunanların hakaretamiz bakışları hâlâ onların üzerinde… Hiçbir bakışı umursamayan çocuğun ise yüzünde hep tebessüm varmış, babası çok sevdiği yemekten yiyip lezzet aldığı için…
Yemek parasını ödeyip çıkıyorlardı ki, arkalardan yaşlı bir amca seslenmiş:
– Hey evlat, burada bir şey bıraktığını unutmadın mı?
Az düşündükten sonra çocuk cevap vermiş:
– Hayır, masada bir şey bıraktığımı sanmıyorum!
Yaşlı amca:
– Hayır evlat, yanılıyorsun. Sen burada çok değerli bir şey bırakıp gidiyorsun!
– Sen burada, her evlat için bir ders ve her baba için bir umut bırakıp da gidiyorsun!…
Tam bir sessizlik hâkim olmuştu salona… Herkes yaptığından, düşündüğünden utanç duyuyordu…
Unutmuşlardı bir an, her sıkıntıda babalarına sığındıklarını:
– Baba! Şunu istiyorum.
– Baba! Bana şunu al.
– Baba! Şu okulda, şu üniversitede okumak istiyorum, şu kadar harç gerekiyor.
– Baba! Okul masrafları için şu kadar para lazım.
– Baba! Falan şehre gezmeye gitmek istiyorum, para ver.
– Baba! Doğum günümde bana ne aldın?
– Baba!…
– Baba!…
Ama bir defa olsun dememişlerdi sanki:
– Yanımdasın ya baba, benim için her şeye değer ve yeter!…
– Babam! Senin yanında olmak benim için bir dünyadır…
Hep sahip olmak istediklerimizden söylenip durduk, yokluklarımızdan sitem edip şikâyetçi olduk… Ama belki de hiç sormadık ona:
– Baba! Senin benden bir isteğin var mı?
Çoğumuza sormuşlardır kesin çocukluğumuzda, “Anneni mi çok seviyorsun, babanı mı?” diye. İlk başta “Her ikisini.” desek de az ısrar sonucu utanarak, sıkılarak kısık sesle, “Annemi.” diyorduk; buna rağmen baba içindeki acıyı bize hissettirmeden tebessüm ediyordu. Kim bilir, belki de herkesin yanında utanıyordu…
Ama bir gün gelir de kayıp giderse elinden, aile fertlerinin güzel yaşaması için ne tür zahmetlere katlandığını işte o zaman anlarsın…
Ve biz..
Kıt kanaat geçinirdik.
Aç durdu, aşırı sıcak yada soğuklarda öğlen yemeğini yemeyip çocuklarıma bir ekmek fazla götüreyim diyen babamdı.
Yemedi yedirdi, içmedi içtirdi, giymedi giydirdi.
Ben Babamdan razıyım Allah’ım da her iki cihanda razı olsun.
Dün gibiydi toprağın bağrına teslim ettiğim gün.
Hala taze hala sıcak, her şeyiyle ruhumda babacandır, sevgidir, dağdır, bir evladın sarsılmaz rehberidir.
Babadan görmüştü mertliği, yiğitliği, saflığı, temizliği, babasından aldığı güzelliği, iyi niyeti, merhameti, sevgiyle evladına yansıtmayı, ayna olmayı. Babasıyla övünen ben babamın oğluyum diyen bir babanın oğluyum. Herkes öyledir.
Babasıyla gurur duyan nice yiğitler nene hatunlar fatihler yetiştiren Anadolu’nun katıksız saf havasını teneffüs eden vatan aşkıyla yanan sevdalı gibiyim.
Ben babamın oğluyum diyebiliyor musun?
Babana layık bir evlat olabiliyor musun?
Düşünüyorum da baba hakkında bir sure inmiş olsaydı, kesin babaya da yemin edilirdi:
Andolsun ekmek kokan nasırlı ellerine!…
Andolsun hep kaygı taşıyan gözlerine!…
Andolsun içine akan kutsal gözyaşlarına!…
Andolsun keder dağına dönüşen yüce kalbine!…
Andolsun gururuna, garipliğine, kadri bilinmeyen kadrine!…
Cennet senin ayaklarının altında olmasa da…
Ebediyete uğurladığım seneyi devriyesinin ikinci yılında Can Babama ve tüm rahmeti Rahman’a kavuşan babalara Rabbimden gani gani rahmet diliyorum.
Allah onlardan razı olsun.
.
facebook.com/alimsahinmalkocoglu
twitter.com/AlimSahin
MANŞET
03 Aralık 2024MANŞET
03 Aralık 2024MANŞET
03 Aralık 2024MANŞET
03 Aralık 2024MANŞET
03 Aralık 2024MAGAZİN VİDEO
03 Aralık 2024YAŞAM
03 Aralık 2024