Külünk: ilk hedef Erdoğan ikincisi Putin’di
AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk Sputnik Türkiye’ye konuştu: Türkiye ile Rusya etkisizleştirilmek isteniyordu. İki ülke de bunun farkında ve ona göre davranıyorlar…
AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk, 15 Temmuz’da FETÖ’nün hain darbe girişimini Sputnik Türkiye’ye değerlendirdi. İşte Külünk’ün analizlerinden alıntılar;
‘BÖL, PARÇALA, KONTROL ET’
Barack Obama 2008’de ABD Başkanı seçildikten sonra dünyada yeni bir denklem kuruldu. Bu denklemin üç temel başlığı var. Bu başlıklar Obama,Putin ve Erdoğan. Dünyayı tehdit eden küresel finans kapitali yani ulus devlet anlayışını reddeden ve dünyayı neredeyse 500 devletli bir hale getirerek ‘böl, parçala, kontrol et, savaştır, borçlandır, teslim al’ mantığıyla kontrolü altında tutarak, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömüren, milli devletleri reddeden güç merkezi, ‘Obama-Putin- Erdoğan’ denkleminden rahatsız oldu. Bu güçler bu hattı yarabilmek için önce ABD’de Obama’yı yalnızlaştırmak ve teslim alma noktasında adımlar attı. Hatta ABD’de de gerekirse iç karışıklıklar üzerinden Obama’ya mesajlar verildi.
15 Temmuz klasik anlamda salt, tek başına, doğrudan Türkiye’yi ilgilendiren bir terör değil, terör hareketi değildir, bir küresel terör hareketidir. Darbe girişiminin ilk hedefi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı doğrudan ortadan kaldırmak, ikinci etabı iseRusya Devlet Başkanı Putin’i tasfiye etmekti. Yani şayet Türkiye’de 15 Temmuz gecesi hedeflerine ulaşabilselerdi, bu hedefin en önemli sonucu Türkiye’yi bir içsavaş üzerinden parçalamak ve Türkiye’yi tamamen etkisizleştirerek dünya sahnesindeki gücünü yok etmekti. Eğer bunu başarabilselerdi, bunun arkasından gelebilecek adres Rusya idi.
Bu süreçlerin hepsini liderler üzerinden yönetiyorlardı. Çünkü, Putin dağılan Sovyetler’in ardından yeniden Rusya’yı sahip olduğu kaynaklar üzerinden derleyip toparlayarak dünya siyasetinde küresel siyasette etkili bir noktaya getirip, milli bir Rusya gücü olduğunu ortaya koydu ve küresel siyasette Rusya’nın etkisinin göz ardı edilemeyeceğini hissettirdi. Berlin duvarının yıkılması tek kutuplu bir dünya dayatmasını önümüze koydu. Oysa 11 Eylül saldırılarıyla gördük ki dünyanın tek kutuplu olabilmesi tartışılmaya başlandı, terör üzerinden dünya tartışılmaya başladı, dünyanın tek kutuplu gitmeyeceği, Amerika’nın kendi içindeki tartışmalarda da ortaya çıktı.”
“İKİ ÜLKE ÇATIŞSIN’ İSTENİYORDU”
Türkiye, Rusya ile uçak krizinin öncesinde son derece pozitif ilişkiler sürecine döndü. Türkiye ile Rusya’nın çatışmasını isteyenler, Suriye üzerinden Türkiye ile Rusya’nın çatışmasını isteyenler aslında 15 Temmuz kalkışmasına ihtiyaç olmadan bu iş olmadan bu işi halletmek istiyorlardı. Türkiye ile Rusya arasında yaşanan uçak krizinin ardından ilişkiler yeniden düzelmeseydi zaten 15 Temmuz’a da gerek kalmayacaktı. 15 Temmuz’da eğer hedeflerine ulaşabilselerdi küresel siyasette Obama’dan kurtuluyorlar, Kasım seçimleriyle bakış açısı bu, benim analizim. Kim kaldı Sayın Erdoğan ve Putin. Bu ikisi de sahneden çekilmeli, çünkü engeller. 15 Temmuz gecesinin doğrudan hedefi Sayın Erdoğan idi. Bana göre ikinci hedefi de Sayın Putin idi.
Putin’in aracının kaza yapması ne yapmak istediklerinin cevabı değil mi? Yani Putin’in iktidara geldiğinden bu yana Rusya’nın kaynaklarını sömürenlerle mücadelesinde yaşadıkları Putin’e ne yapmak istediklerinin cevabı değil mi? Rusya’yı bu anlamda sürekli hedef tahtasına koyarak, küresel finans elitlerinin sürekli hedef tahtasına koyarak Putin’i örseleme çabaları bu anlamda bu sorunun cevabı değil mi? Putin’den kurtulmak istiyorlar çok açık belli. ”
Türkiye ile Rusya ne yapması gerektiğinin farkında. İki ülke ilişkilerinin hem ekonomik hem siyasi alanda gelişmesi için karşılıklı adımları atıyor. Turizmde gelinen nokta, sebze meyve ihracatında gelinen nokta ve nükleer ile ilgili konuşulanlar ortada. Yatırımlar konusunda yapılanlar ve atılan adımlar ortada. Siyasi anlamda da gelinen nokta ortada. Suriye üzerinden karşılıklı olarak nelerin konuşulduğu ortada. Dolayısıyla bu küresel siyaset açısından son derece önemli. Türkiye ile Rusya’nın bu coğrafyada, tarihsel bağları olan iki güçlü, birlikte dünya siyasetinin dengelerini doğrudan etkileyebilecek iki ülke olarak birbirleriyle iletişimlerinin son derece önemli olduğunu bir kez daha görüyoruz. İki ülke ilişkileri zaten olması gerektiği gibi gidiyor. İlişkiler bu coğrafyanın tabiatına uygun olarak seyrediyor, son derece de sevindirici bu.
Bir cevap yazın