Evdeki hesap çarşıya uymayınca
Cem Uzan’ın Genç Parti’si aslında AK Parti’nin önünü kesmek için icat edilmişti. Ama sonuçta barajı aşamayınca % 7 oy AK Parti’nin hesabına yazıldı ve AK Parti anayasal çoğunluğa ulaştı.
Gülen’in kerametine bakın ki, Paralel yapı seçimlerde HDP için çalışınca, HDP büyük bir sıçrama yaptı ve AK Parti tek başına iktidar olma şansını kaybetti. Tabi Paralelciler ve HDP bayram yaptı. Güneydoğu’ya sürülen paralelci polislerin lojmanlarında büyük ölçüde oylar HDP’ye gitti.
Bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir.
Aslında HDP sadece paralelcilerden değil, demokrat, liberal, Hıristiyan ve diğer etnik unsurlarla, sol gruplardan da oy almıştı. Yani geziciler de ilk seçimde HDP’ye oy verdiler..
Bölgede aslında bir süredir kontrol sağlanamıyordu. KCK operasyonu başarısız olmuş, Paralel yapının KCK operasyonu ile, yapı içindeki MİT elemanları deşifre olmuştu. Suriye’de PYD, bölgedeki Hıristiyan unsurlarla temas kurmuştu. Dahası hem ABD, hem Rusya, hem Esed rejimi ve hem de İsrail’le. Vatikan’la sıcak temas sağlanmıştı. Paralel yapı, 17 Aralık operasyonu sonrası, Ankara’nın Barzani ile kurulan işbirliğini ve Musul petrollerinin İskenderun’a naklini engellemişti. İran’a uygulanan ambargo kalkınca İran’ın Türkiye’ye bağlılığı azalmış, Esed’le ve Rusya ile daha da yakınlaşmış, İran Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz’e bir Şii koridoru açmaya çalışırken, PYD de, aynı şekilde Suriye üzerinden bir Kürt koridoru açmak için kolları sıvamıştı. Paralel yapı ise MİT TIR’ları operasyonu ile yangına körükle gidiyordu.. PYD hem batıdan, hem elimden, hem İsrail’den, hem ABD ve hem de Rusya’dan silah ve mühimmat alıyor ve bunların bir kısmını Türkiye’ye aktarıyordu. KCK ile dağdakiler düz ovaya inip siyaset yapacak diye beklerken, Paralel operasyonla KCK dağ kadroları şehir yapılanmasına, şehir gerillasına dönüşmüştü.
Aslında ilk seçimde HDP’ye verilen oyların arkasında belirleyici durumda iki kesim vardı. 1- HDP’nin mecliste güçlü bir şekilde temsili ile, Kürt sorununun siyasal yolda çözümlenmesi için desteklenmesi. 2- AK Parti’nin cezalandırılması. Ancak HDP’nin beklemediği kadar yüksek oy alması ve AK Parti’nin tek başına iktidar olacak sandalyeye sahip olamaması HDP’de güç zehirlenmesine yol açtı.
Kandil, arkası arkasına gelen hava bombardımanı ile PJAK’a sığınmış, İran’a sarılmıştı. İran ise Şii koridoru için Türkiye’ye karşı PKK kartını elinde tutmak istiyordu..
HDP’nin seçim başarısı birilerinin başını döndürmüştü. Akıllarınca artık AK Parti dönemi sona ermişti. Hükümet kolay bir şekilde kurulamayacaktı. Anayasa değişikliği ve başkanlık artık hayaldi. Yerel yönetim özerklik şartından, özerk bölge ve bağımsız Kürdistan hayalleri kurmaya başladılar. Dağdakiler bu kez demokrasi için değil, şehir gerillası, kurtarılmış bölgeler, kantonlar oluşturmak için silahları ile birlikte şehre iniyorlardı. Zaten PKK saldırılardan korunmak için ya İran, Irak ve Suriye’ye geçmiş ya da şehre inmişti. PYD’ye sıcak bir koridor açmışlardı. Dağdan gelenler, artık HDP’yi dinlemiyorlardı. Apo ile hatlar kesikti. HDP’li yerel yönetimler, dağ kadrolarının kontrolüne geçmişti. Aslında Mart’ı bekliyorlardı. Canlı bombalar, bomba yüklü araçlar her şey hazırdı. Ama henüz kamuoyu hazır değildi. Paralel yapı, sol gruplar, liberaller, muhalefet, basın tam hazır değildi. Artvin, PYD’ye yönelik Ankara’nın tepkisi, arkası arkasına gelen operasyonların ardından, barikat ve hendek operasyonları planlanandan erken başladı.
Halk ve HDP’ye destek veren liberal, demokrat kesim, bu defa bu çıkışa destek vermedi. HDP zor durumda kaldı. PKK içinden, bundan sonraki yol haritası konusunda derin görüş ayrılıkları vardı. KCK kendi içinde çözüldü ve PKK’nın şahinleri fiilen bu yapılanmayı kontrollerine aldılar..
MİT ve Emniyet bu kargaşa ortamında ciddi istihbarat bilgilerine ulaşmış ve dinlemeler yapmış olmalı ki nokta operasyonlar yapıldı. PKK ve türevleri, kendi kazdıkları hendeklere gömüldüler ve kurdukları barikatlar başlarına çöktü, bombaları ellerinde patladı. PYD üzerinden kurmaya çalıştıkları uluslararası irtibat da başlangıçta her şey yolunda gibi gözükse de gelinen noktada çöktü. Şimdi ne ileri gidebiliyorlar, ne beri çekilebiliyorlar. Sıkıştıkları köşede yok oluşun eşiğine geldiler. Kendi içlerinde görüş birliği sağlayamıyorlar ve varılan sonuçtan birbirlerini suçluyorlar. HDP’li milletvekilleri ise dokunulmazlıklarının kaldırılıp, sanık sandalyesine oturtulacakları günlerin tedirginliğini yaşıyorlar..
Çatışma bölgelerindeki Kürtler adete ilçeleri ve bölgeleri tamamen boşalttılar. Halkın % 80’inin HDP’ye % 80 oy verdiği bölgelerdeki Kürt seçmenin % 80-90’ı, çatışmadan kurtulmak için Irak, Suriye ve diğer Kürt bölgelerine değil, asker ve polis gözetiminde Türklerin yoğun olduğu bölgelere gitmişler. Hatta BDP’liler, HDP’de görev yapanlar çocuklarını daha batıya, tatil bölgelerine göndermişler.
Pazar günü Mardin’deydim. İdil’den gelenler vardı. 24.000 nüfuslu şehirde, sadece asker, polis, PKK militanları ve rehin tutulan toplamda 1000 kadar kişi kalmış. PKK’lılar evleri tahrip edip, yağmalamışlar. Nusaybin’in nüfusu 100 bin’den 20.000 e, Cizre’nin nüfusu 100 bin’den 10.000’e düşmüş.
Mardinli bir arkadaş diyor ki: Mardin’de 55.000 Suriyeli var. Bunların % 80 daha IŞİD yokken PYD’nin zulmünden kaçıp gelen Kürtler ve Araplar. Zaten o bölgede Kürt, Arap kalmamış, hepsi karışmış, akraba. Biz Mardin’de özellikle Nusaybin ve Kızıltepe’de, Mardin’deki mülteciler için yardım toplayalım diyoruz, PKK buna izin vermiyor. Bunu halk gördü, artık PKK toparlanamaz. O çatışan militanlar bile, infaz edilmekten korkmasalar, bırakır kaçarlar.. Halk artık HDP’ye de PKK’ya destek vermez. Onların gerçek yüzlerini gördü. Bunların kimlerin kullandıklarını gördü.. Yani, halk, AK Parti’nin ilk turda iktidarı kaybetmesinin aslında bir hayra vesile olduğunu, PKK ve HDP’nin, PYD’nin gerçek yüzlerinin, bunlara destek verenlerin ortaya çıkmasına vesile olduğunu düşünüyor. Halk, operasyon bittikten sonra yıkılan ve yağmalanan ev ve işyerlerine döndüklerinde neyle karşılaşacakları ve bu zararı, kaybı nasıl karşılayacaklarının kaygısını taşıyor.
Bir de yıkılan evler ve kazılan çukurların içinde kayıp çocuklar, yabancı militanların cesetlerinin bulunabileceğini, evlerde hızlanmış bomba düzenekleri ve dinleme cihazlarının olmasından kaygı duyuyorlar.. Hatta evini terk edip gelen biri bu evler kentsel dönüşüm çerçevesinde yıkılıp yeniden yapılacaksa, özellikle Ermeni mahallelerinde ve karşı yerleşim bölgelerinde 100 yıl öncesi mukalata günlerinde kaçırılıp öldürülen insanların toplu mezarlarına ulaşılabileceğini söylüyor.. Yani, bugün çatışmaların yaşandığı bu bölgede toprak ilk kez kan ve gözyaşları ile tanışmıyor. 12 Eylül, 28 Şubat ve failimeçhuller döneminde de az insan öldürülmedi.
Dileriz artık bu son olur. Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamayı öğreniriz. Şeytanın maskarası olmayız.. Bu olaylar da herkes için ders olur da bu milletçe inşallah aynı acıları bir daha yaşamayız. Selam ve dua ile.
Bir cevap yazın